renksiz yazısız kent

Zamanın birinde bir kent varmış. Bu kentte mürekkebin ne olduğunu kimse bilmezmiş. Çünkü bu kentin insanları hiç yazı yazmazlarmış. Ne kitap varmış kentte, ne de yazılı tek bir sayfa.

Kimi, vaktiyle bu kentte, bir periyi kötürüm etmek için, kara bir kağıt üzerine zehirli bir büyü yazıldığını, perinin kötürüm olduğunu -derler ki, bedeni gittikçe ufalmış ve elleri karnına yapışmış- o günden sonra da kentin yazısızlıkla lanetlendiğini söylermiş. Ardı arkası yoktur bu rivayetin. Periyi kim kötürüm etmek istemiş, neden istemiş, kenti lanetleyen kimmiş söylenmez.

Başka bir rivayete göre kenti lanetleyenler cinlermiş. Derler ki, zamanında bu kentte yaşayan bir kız, zamanın dilini çözmüş. Çözmekle de kalmayıp hem dili nasıl çözdüğünü, hem de zamanın dediklerini yeşil kağıtlara yazmış. İnsanın zamanın sırrını çözdüğünü duyan cinler, kızın yeşil yapraklarını ateşten soluklarıyla kavurup kenti yazısızlıkla lanetlemişler. Kimi der ki, bunlar iyi cinlermiş; insanı bilmenin yükünden korumak istemişler. Kimi de der ki, kötülermiş; insanın bilgide kendilerine denk olmasını istememişler.

Bazıları da der ki, yaprakları yakan cinler değil kızın kendisiymiş. Zamanın dilini çözen bu kız, artık kim bilir hangi yükün ağırlığıyla, sırrı işlediği sayfaları ve kendini yakmış. Ertesi gün kapkara bir yağmur yağmış kente. Sonra da, artık kızın mı laneti, zamanın mı bilinmez, yazısını yitirmiş kent.

İçinde bir kızın ve zamanın olduğu bu rivayeti, aldı, kabul etti masalcı.